Çekiç, örs ve üzengi, orta kulakta bulunan ve işitme sürecinde ses dalgalarının mekanik titreşimlere dönüşmesini sağlayan üç küçük kemiktir. Bu kemikler sırasıyla malleus (çekiç), incus (örs) ve stapes (üzengi) olarak adlandırılır ve sesin iç kulağa iletilmesini sağlar.

Malleus, kulak zarına doğrudan bağlıdır ve zar titreştiğinde hareket eder. Bu hareket, incus üzerinden stapes’e iletilir. Stapes ise oval pencere aracılığıyla titreşimleri iç kulaktaki sıvıya aktarır. Bu mekanik zincir, sesin iletiminde kritik bir görev üstlenir.

Bu kemiklerde oluşan sertleşme veya bozulma, iletim tipi işitme kaybına yol açabilir. En yaygın örneği otosklerozdur; bu hastalıkta stapes sabitlenir ve titreşim iletimi bozulur. Cerrahi müdahale, özellikle stapedektomi, tedavi seçenekleri arasında yer alır.

Orta kulak travmaları, iltihaplar veya doğumsal anomaliler de bu kemikçiklerin işlevini etkileyebilir. Tanı; otoskopi, odyometri ve temporal kemik BT ile konur. Erken teşhis edilen yapısal bozukluklar cerrahi ile düzeltilebilir, böylece işitme fonksiyonu korunur.

Çekiç, Örs ve Üzengi Vücudun Neresindedir ve Yapıları Nasıldır?

Vücudumuzun en küçük kemikleri unvanına sahip olan çekiç (malleus), örs (incus) ve üzengi (stapes), kafatasımızın içinde, şakak kemiği olarak bilinen bölgede yer alan orta kulak boşluğunda bulunur. Bu boşluk, adeta minyatür bir makine dairesi gibidir ve bu üç kemikçik, bu dairenin en önemli parçalarıdır. Birbirlerine hassas eklemlerle bağlanarak kulak zarından iç kulağa uzanan kesintisiz bir köprü, yani kemikçik zincirini meydana getirirler. Bu kemiklerin ilginç  özelliklerinden birisi de , anne karnında gelişimlerini tamamlamaları ve doğumdan sonra bir daha hiç büyümemeleridir.

Zincirin her bir halkasının kendine özgü bir yapısı ve görevi vardır:

Zincirin en dıştaki üyesi olan çekiç, kulak zarına yapışık olanıdır. Adını aldığı çekiç gibi bir şekle sahiptir ve “sap” kısmı kulak zarının iç yüzeyine sıkıca bağlıdır. Bu bağlantı sayesinde, ses dalgalarının kulak zarında yarattığı en ufak bir titreşim bile anında çekice aktarılır. Bu domino taşlarının ilkine dokunmak gibidir; hareket bir kere başladığında tüm zincire yayılır. Çekicin baş kısmı ise bir sonraki kemik olan örs ile eklem yapar.

Ortada yer alan örs, çekiçten aldığı titreşimleri bir sonraki halka olan üzengiye ileten bir ara istasyon görevi görür. Farklı yönlere uzanan çıkıntıları sayesinde bu mekanik enerjiyi en verimli şekilde aktaracak bir yapıya sahiptir. Örsün üzengiyle birleştiği uzun çıkıntısı, zincirin en hassas noktalarından biridir. Çünkü bu bölgenin kan damarlarıyla beslenmesi oldukça zayıftır. Bu nedenle uzun süren orta kulak iltihapları gibi durumlarda kemik erimesinin ve hasarın ilk görüldüğü yer genellikle burası olur.

Zincirin son ve en içteki halkası üzengi ise adeta bir mühendislik harikasıdır. Vücudumuzdaki en küçük kemik olan üzengi, bir atın üzengisine benzer şekliyle iç kulağın giriş kapısı olan oval pencereye oturur. Tabanı, bu pencereye piston gibi hareket edebilecek şekilde yerleşmiştir. Örsten aldığı mekanik titreşimleri, iç kulaktaki sıvı dolu salyangoz (koklea) yapısına iletmekle görevlidir. Sesin son durağı olan bu aktarım, işitmenin gerçekleşmesindeki en kritik adımlardan biridir. Doğuştan gelen yapısal farklılıkların ve anormalliklerin en sık rastlandığı kemikçik de üzengidir.

Bu üç kemikçik arasındaki bağlantılar, basit bir yapışma veya kaynamadan ibaret değildir. Tıpkı dizimiz veya dirseğimiz gibi, hareket kabiliyeti olan özel sinoviyal eklemlerle birbirlerine bağlıdırlar. Bu esnek eklemler, sesin frekansına bağlı olarak farklı hareketler yapmalarına olanak tanır. Bu sayede hem sesin en verimli şekilde iletilmesini sağlarlar hem de kulağın kendini koruma mekanizmalarında önemli bir rol oynarlar.

Kemikçik Zincirinin Sesi Güçlendirme Görevi Neden Bu Kadar Önemlidir?

Orta kulağın ve içindeki bu kemikçik zincirinin varoluş amacı, çok temel bir fizik kanununu aşmaktır. Şöyle düşünün: suyun altındaki bir arkadaşınıza seslenmeye çalıştığınızda sesiniz ne kadar boğuk ve zayıf çıkar? Bunun nedeni, sesin havadan suya geçerken enerjisinin çok büyük bir kısmını kaybetmesidir. Dış kulak yolumuz hava ile, iç kulağımız ise sıvı ile doludur. Eğer ses dalgaları kulak zarından doğrudan iç kulak sıvısına geçmeye çalışsaydı, enerjinin %99’undan fazlası geri yansıyacak ve yaklaşık 35 desibellik (dB) bir kayıp yaşanacaktı. Bu neredeyse fısıltıyla normal konuşma arasındaki fark kadardır.

İşte kemikçik zinciri, bu büyük kaybı önlemek için tasarlanmış dâhiyane bir mekanik yükseltici olarak devreye girer. Bu güçlendirme görevini iki temel prensiple yerine getirir:

Birincisi ve en etkili olanı alan oranı prensibidir. Bu prensip, bir raptiyenin çalışma mantığına çok benzer. Geniş olan başına parmağınızla uyguladığınız küçük bir kuvvet, sivri ucunda nasıl muazzam bir basınca dönüşür? Kemikçik zinciri de aynı şeyi yapar. Sesin toplandığı kulak zarının alanı, sesin aktarıldığı üzengi tabanının alanından yaklaşık 20 kat daha büyüktür. Kemikçik zinciri, kulak zarının bu geniş yüzeyinden topladığı ses enerjisini, üzenginin minicik tabanına odaklayarak basıncı devasa ölçüde artırır. Sadece bu hidrolik etki bile sesi yaklaşık 26 dB kadar güçlendirir.

İkinci prensip ise kaldıraç etkisidir. Kemikçik zinciri, bir manivela veya tahterevalli gibi çalışır. Çekiç kemiğinin kolu, örs kemiğinin kolundan biraz daha uzundur. Bu küçük uzunluk farkı, bir kaldıraç sistemi oluşturarak üzengiye iletilen kuvvete küçük ama önemli bir katkı daha sağlar. Bu kaldıraç etkisi de sese yaklaşık 2 dB’lik ek bir kazanç sunar.

Bu iki mekanizma bir araya geldiğinde, toplamda sesi 25 ila 30 dB arasında yükseltirler. Bu kazanç, havadan sıvıya geçişte yaşanacak olan 35 dB’lik kaybın neredeyse tamamını telafi eder. Bu sayede dış dünyadaki fısıltılar bile iç kulağımızda anlamlı bir sinyale dönüşebilir.

Orta Kulağın Korunma Görevi Yüksek Seslere Karşı Nasıl Çalışır?

Orta kulağın görevi sadece sesi iletmek ve güçlendirmekle bitmez. Aynı zamanda iç kulağın hassas işitme hücrelerini, potansiyel olarak zararlı olabilecek yüksek seslerden korumak gibi hayati bir görevi daha vardır. Bu koruma görevini, biri aktif ve diğeri pasif olmak üzere iki farklı mekanizma ile yerine getirir.

Aktif Koruma Mekanizması, orta kulak kasları tarafından yönetilen bir reflekstir. Bu refleksin başrol oyuncusu, üzengi kemiğine bağlı olan stapedius kasıdır. Kulağımız, genellikle 70-100 dB üzerindeki sürekli ve gürültülü seslere maruz kaldığında bu kas otomatik olarak kasılır. Bu kasılma, kemikçik zincirini bir bütün olarak sertleştirir. Sertleşen zincir, gelen ses titreşimlerine karşı daha fazla direnç gösterir ve iç kulağa iletilen sesin şiddetini 15-20 dB kadar azaltır. Bu refleksin bazı önemli işlevleri vardır:

Konser veya gürültülü bir iş yeri gibi ortamlarda uzun süreli yüksek sesten kaynaklanabilecek hasarı azaltmak.

Özellikle alçak frekanslı (uğultu, gürültü gibi) sesleri filtreleyerek, gürültülü bir ortamda konuşmaları daha anlaşılır hale getirmek.

Kendi konuşmamız veya çiğneme sesimiz gibi vücut seslerimizin şiddetini azaltarak bizi rahatsız etmesini önlemek.

Ancak bu refleksin bir sınırı vardır: yavaş çalışır. Bir silah sesi veya patlama gibi ani ve çok şiddetli seslere karşı koruma sağlayacak kadar hızlı tepki veremez.

İşte bu noktada Pasif Koruma Mekanizması devreye girer. Bu mekanizma, kemikçikler arasındaki esnek eklemlerin doğal yapısından kaynaklanır. Bu eklemler, ani ve sivri bir ses dalgası (bir darbe gibi) geldiğinde doğal bir amortisör görevi görür. Gelen keskin titreşimin zirve noktasını törpüleyerek, genliğini azaltır ve onu daha yumuşak, daha az zararlı bir titreşime dönüştürürler. Bu tamamen mekanik ve anlık bir korumadır.

Bu ikili koruma sisteminin varlığı, özellikle kulak ameliyatları açısından önemli bir durumu ortaya koyar. Kemikçik zinciri onarımlarında kullanılan modern protezler genellikle tek parça ve sert yapılardır. Bu protezler ses iletimini çok iyi bir şekilde sağlasalar da doğal eklemlerin sunduğu bu pasif amortisör etkisine sahip değildirler. Bu nedenle başarılı bir ameliyatla işitmesi düzelen bir kişi, ani ve darbeli seslere karşı iç kulağının eskisinden biraz daha savunmasız hale geldiğini bilmelidir.

Kemikçik Zincirini Etkileyen Başlıca Hastalıklar Nelerdir?

Bu hassas ve karmaşık sistem, ne yazık ki çeşitli hastalıklar veya travmalar nedeniyle bozulabilir. Bu bozulmalar, sesin iç kulağa doğru bir şekilde iletilmesini engeller ve iletim tipi işitme kaybı olarak adlandırılan duruma yol açar. Kemikçik zincirini etkileyen sorunları üç ana başlık altında toplayabiliriz.

Sertleşme/Kireçlenme (Fiksasyon): Zincirin hareket kabiliyetini yitirerek sertleşmesi ve titreşemez hale gelmesi.

Kopma (Luksasyon/Devamsızlık): Zinciri oluşturan kemikçikler arasındaki bağlantının kopması veya kemiklerden birinin erimesi.

Erime (Yıkım): Genellikle bir hastalık nedeniyle kemikçiklerin yavaş yavaş eriyip yok olması.

Otoskleroz (Kulak Kireçlenmesi) Kemikçik Zincirini Nasıl Etkiler?

Otoskleroz, halk arasında “kulak kireçlenmesi” olarak bilinen ve kemikçik zincirinde sertleşmenin en yaygın nedenidir. Bu hastalık, sadece kulağı çevreleyen kemik kapsülüne özgü bir tür anormal kemikleşme durumudur. Hastalık ilerledikçe, genellikle üzengi kemiğinin tabanının oturduğu oval pencerenin etrafında süngerimsi, anormal bir kemik dokusu oluşur. Zamanla bu anormal doku sertleşir ve üzengi kemiğini adeta oval pencereye “kaynak yapar” gibi sabitler.

Piston gibi hareket ederek sesi iç kulağa iletmesi gereken üzengi, bu kireçlenme nedeniyle hareket edemez hale gelir. Bu durum özellikle alçak frekanslı (kalın) seslerin iletimini ciddi şekilde engeller. Sonuç, yavaş yavaş ilerleyen bir iletim tipi işitme kaybıdır. Genellikle 20’li ve 30’lu yaşlarda başlar ve kadınlarda daha sık görülür ve hamilelik döneminde progresyon gösterir.

Otoskleroz hastalarının yaşadığı bazı tipik belirtiler vardır:

  • Yavaş ilerleyen ve genellikle  iki  kulağı etkileyen (ancak tek taraflı da  görülebilen)bir durumdur. Odyometrik incelemede   2 kHz frekansında  carhchart çentiği ismi verilen özel  karakteristik bir  iletim tipi işitme kaybı  mevcuttur. Eğer otosklerız ilerleyip kireçlenme iç kulağa sirayet ederse artık  koklear otoskleroz olarak ele alınır.
  • Kulaklarda sürekli çınlama (tinnitus).
  • Gürültülü ortamlarda konuşmaları daha iyi anlama hissi (Willis Parakuzisi). Bunun nedeni, işitme kaybının ortamdaki alçak frekanslı gürültüyü filtrelemesi ve konuşma seslerinin daha belirgin hale gelmesidir.
  • Nadiren de olsa baş dönmesi atakları.

Kemikçik Zincirinde Kopukluk (Luksasyon) Neden Olur?

Kemikçik zinciri luksasyonu yani zincirdeki kopukluk, kemikçikler arasındaki mekanik bağlantının kesintiye uğramasıdır. Bu durumda ses, kulak zarından iç kulağa etkin bir şekilde iletilemez. Bu da genellikle 50-60 dB gibi oldukça yüksek seviyelerde, yani kişinin günlük hayatını ciddi şekilde etkileyen bir işitme kaybına neden olur. Zincirdeki bu kopukluğun birden fazla nedeni olabilir.

  • Kafa travmaları veya başa alınan şiddetli darbeler (özellikle örs-üzengi ekleminin yerinden çıkması).
  • Tedavi edilmemiş veya sık tekrarlayan kronik orta kulak iltihapları.
  • Orta kulakta kemik erimesine neden olan kolesteatom hastalığı.
  • Daha önce geçirilmiş ve kemikçiklere müdahale edilmiş kulak ameliyatları.
  • En sık görülen kopukluk, daha önce de belirttiğimiz gibi, kanlanması en zayıf olan örs kemiğinin uzun çıkıntısının erimesi ve üzengi ile olan bağlantısını kaybetmesidir.

Tehlikeli Bir Hastalık Olan Kolesteatom Nedir?

Kolesteatom, adının aksine bir tümör veya kanser değildir. En basit tanımıyla, “cildin yanlış yerde büyümesi” durumudur. Normalde dış kulak yolunda ve kulak zarının dış yüzeyinde bulunan ve sürekli kendini yenileyerek dökülen cilt hücrelerinin (epitel), bir şekilde orta kulak boşluğuna geçmesi ve burada birikmesiyle oluşur.

Orta kulak, bu cilt döküntülerini dışarı atacak bir mekanizmaya sahip değildir. Bu nedenle döküntüler bir soğan gibi katman katman birikerek bir kist oluşturur. Bu kistin tehlikeli olmasının nedeni, büyürken kemik eriten enzimler salgılamasıdır. Kolesteatom, temas ettiği her şeyi yavaş ama kararlı bir şekilde eritir. İlk olarak kemikçikleri eriterek işitme kaybına neden olur. Ancak durmazsa, yüz felcine yol açmak için yüz siniri kanalını, baş dönmesi ve total işitme kaybına   neden olmak için iç kulağı ve hatta menenjit, beyin apsesi gibi hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açmak için orta kulağı beyinden ayıran ince kemik duvarını eritebilir. Bu sinsi ve yıkıcı doğası nedeniyle, kolesteatom tanısı konulduğunda mutlaka cerrahi olarak temizlenmesi gereken ciddi bir hastalıktır. Kolesteatomun farklı oluşum tipleri vardır:

  • Doğumsal (Konjenital) Kolesteatom: Anne karnındaki gelişim sırasında orta kulakta kalan embriyonik cilt hücrelerinden kaynaklanır. Genellikle sağlam bir kulak zarının arkasında beyaz, inci gibi bir kitle olarak görülür.
  • Birincil( Edinilmiş)  Kolesteatom: En sık görülen tiptir ve genellikle kronik Östaki borusu fonksiyon bozukluğundan, tedavi edilmeyen, sık tekrarlayan orta kulak enfeksiyonlarından kaynaklanır. Orta kulaktaki sürekli negatif basınç, kulak zarının en zayıf kısmının içeri doğru çökerek bir cep oluşturmasına neden olur. Bu cebin içinde biriken cilt döküntüleri temizlenemez ve kolesteatom gelişir.
  • İkincil Edinilmiş Kolesteatom: Kulak zarındaki mevcut bir delikten dış kulak yolundaki cilt hücrelerinin orta kulağa yürümesiyle oluşur.

Kolesteatomun en yaygın belirtileri şunlardır:

  • Uzun süredir devam eden, genellikle kötü kokulu ve zaman zaman kanlı olabilen kulak akıntısı.
  • Progresyon gösteren işitme kaybı.
  • Kulakta dolgunluk veya basınç hissi.
  • Baş dönmesi.
  • İleri vakalarda etkilenen tarafta yüz felci.

Kemikçik Zinciri Hastalıklarında Tanı Koyma Görevi Nasıl Yerine Getirilir?

Bir hastanın işitme kaybı şikayetiyle başvurması, bir dedektiflik sürecinin başlangıcı gibidir. Odyologlar ve kulak burun boğaz hekimleri, çeşitli ipuçlarını bir araya getirerek sorunun kaynağını bulmaya çalışır. Bu süreç basit bir muayeneden ileri teknoloji testlere kadar uzanır.

Her şey otoskopik muayene ile başlar. Bu ucunda ışık olan bir aletle dış kulak yoluna ve kulak zarına bakmaktır. Kulak zarı normal mi, delik mi var, arkasında bir kitle veya sıvı görünüyor mu? Bunlar ilk ipuçlarıdır. Ardından, işitme kaybının tipini ve derecesini belirlemek için saf ses odyometrisi (işitme testi) yapılır. Bu testte, hava ve kemik yoluyla verilen farklı frekanslardaki seslere hastanın tepkisi ölçülür. Kemikçik zinciri hastalıklarında tipik bulgu, kemik yolu işitmenin normal veya normale yakınken hava yolu işitmenin düşük olduğu iletim tipi işitme kaybıdır. İkisi arasındaki farka hava-kemik aralığı (Air-Bone Gap) denir ve bu aralığın ne kadar geniş olduğu, sorunun ciddiyeti hakkında fikir verir.

  • 15-30 dB’lik bir aralık, genellikle orta kulakta sıvı veya erken evre bir sorunu düşündürür.
  • 30-40 dB’lik bir aralık, otoskleroz gibi daha ciddi bir kemikçik sorununa işaret edebilir.
  • 40 dB’yi aşan, özellikle 50-60 dB’e varan bir aralık ise, kemikçik zincirinde tam bir kopukluk olduğunun en güçlü göstergelerinden biridir.

Tanı Görevinde Timpanometri Testi Neden Önemlidir?

Timpanometri, orta kulağın mekanik durumu hakkında bize çok değerli bilgiler veren objektif bir testtir. Bu testi, bir davulun gerginliğini kontrol etmeye benzetebiliriz. Dış kulak yoluna yerleştirilen küçük bir prop aracılığıyla kulak zarına hafif bir hava basıncı verilir ve bu sırada zarın ne kadar esnek olduğu ölçülür. Elde edilen grafik olan timpanogram, sorunun ne olabileceğine dair kritik ipuçları taşır.

  • Tip A: Normal bir timpanogramdır. Orta kulak basıncının ve esnekliğinin normal olduğunu gösterir. Ancak bu her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmez. Örneğin kopuk bir zincire sahip ancak sağlam bir zarı olan bir kulakta da Tip A görülebilir.
  • Tip As: “s” harfi sertliği (stiff) temsil eder. Normal basınçta ancak çok düşük esneklik olduğunu gösterir. Bu otoskleroz (kireçlenme) nedeniyle kemikçik zincirinin sertleştiğinin klasik bir bulgusudur.
  • Tip Ad: “d” harfi derinliği (deep) veya kopukluğu (discontinuity) temsil eder. Normal basınçta ancak aşırı yüksek esneklik olduğunu gösterir. Bu durum kemikçik zincirinde bir kopukluk olduğunun veya kulak zarının aşırı gevşek olduğunun neredeyse kesin bir işaretidir.
  • Tip B: Düz bir çizgidir ve kulak zarının hiç hareket etmediğini gösterir. Bunun en yaygın iki nedeni vardır: ya orta kulak tamamen sıvı ile doludur ya da kulak zarında bir delik vardır:
  • Tip C: Tepe noktasının negatif basınç bölgesinde olduğunu gösterir. Bu Östaki borusunun iyi çalışmadığının ve orta kulakta vakum etkisi yarattığının doğrudan bir kanıtıdır.

Ayırıcı Tanı Görevinde Akustik Refleks Testinin Rolü Nedir?

Eğer odyolojik test bataryası bir dedektifin alet çantası ise, akustik refleks testi bu çantadaki büyüteç gibidir. Özellikle benzer bulgular veren iki durumu birbirinden ayırmada kilit rol oynar. Bu test, kulağa yüksek bir ses verildiğinde stapedius kasının kasılıp kasılmadığını, yani kulağın doğal koruma refleksinin çalışıp çalışmadığını ölçer.

Şöyle bir senaryo düşünelim: Bir hastanın işitme testinde 40 dB’lik bir iletim tipi işitme kaybı var ve timpanometrisi Tip A (normal) çıktı. Bu tablo hem erken evre otoskleroza (kireçlenme) hem de kemikçik kopukluğuna uyabilir. İşte bu noktada akustik refleks testi devreye girer.

Eğer refleks alınamıyorsa, bu durum neredeyse kesin olarak otosklerozu işaret eder. Çünkü üzengi kemiği kireç nedeniyle sıkıştığı için, stapedius kası ne kadar kasılırsa kasılsın zinciri hareket ettiremez ve refleks ölçülemez.

Eğer refleks alınıyorsa (ve timpanogram Tip Ad ise), bu durum kemikçik kopukluğunu düşündürür.??

Akustik refleks testi, bu şekilde farklı patolojileri ayırt etmemizi sağlayan çok güçlü bir araçtır.

Otoskleroz Hastalığının Cerrahi Tedavi Nasıl Yapılır?

Otosklerozun neden olduğu işitme kaybının tedavisi cerrahidir. Ameliyatın amacı, kireçlenerek görevini yapamaz hale gelen üzengi kemiğini bypass etmektir. Günümüzde en sık uygulanan prosedür stapedotomi olarak adlandırılır. Bu ameliyatta, cerrah mikroskop altında çalışarak üzenginin hareketli üst kısmını çıkarır. Ardından, sabitlenmiş olan tabanına bir lazer veya mikro matkap ile toplu iğne başı büyüklüğünde bir delik açar. Son olarak örs kemiği ile bu delik arasına, sesi iletecek olan minyatür bir piston protez yerleştirilir.

Stapedotomi, otoloji alanındaki en başarılı ameliyatlardan biridir. Başarı oranı %90’ın üzerindedir ve hastaların büyük çoğunluğu işitmelerinde belirgin bir düzelme yaşar. Ancak her cerrahi işlem gibi, stapedotominin de potansiyel riskleri vardır. Ameliyatı yapacak olan hekiminiz sizi bu konularda aydınlatacaktır.

Kemikçik Zinciri Kopukluklarının Tedavi Görevi Olan Ossiküloplasti Nedir?

Ossiküloplasti, kopuk veya erimiş olan kemikçik zincirini onarmak için yapılan ameliyatın genel adıdır. Bu ameliyatta amaç kulak zarı ile iç kulak arasındaki ses iletim yolunu yeniden kurmaktır. Kullanılacak protez, hasarın boyutuna göre değişir. Eğer üzenginin üst kısmı sağlamsa PORP (Parsiyel Ossiküler Replasman Protezi), üzengi tamamen yok olmuşsa TORP (Total Ossiküler Replasman Protezi) adı verilen daha uzun bir protez kullanılır.

Bu onarım için yıllar içinde pek çok farklı materyal denenmiştir.

  1. Hastanın kendi kıkırdağı veya sağlam kalmış başka bir kemikçiği (oto-greft).
  2. Biyouyumluluğu yüksek ve hafif bir metal olan titanyum.
  3. Kemiğe benzer bir yapıya sahip seramik bir materyal olan hidroksiapatit.

Ossiküloplasti ameliyatlarının sonuçları, stapedotomiye göre daha değişkendir. Başarı, büyük ölçüde orta kulağın genel sağlığına, özellikle de Östaki borusunun ne kadar iyi çalıştığına bağlıdır. Kötü çalışan bir Östaki borusu, ameliyat sonrası dönemde orta kulakta basınç sorunlarına yol açarak protezin yerinden oynamasına veya kulak zarı tarafından dışarı atılmasına neden olabilir. Bu nedenle bu ameliyatlarda başarı oranları %60-70 civarındadır.

Sıkça Sorulan Sorular

Çekiç, örs ve üzengi kemikleri kulakta hangi görevi üstlenir?

Çekiç, örs ve üzengi, orta kulakta yer alan ve ses titreşimlerini kulak zarından iç kulağa ileten üç küçük kemiktir. Bu yapıların uyumlu hareketi, sesin güçlendirilmesini ve doğru şekilde iç kulağa aktarılmasını sağlar.

Çekiç, örs ve üzengi kemiklerinin ses iletimine katkısı nedir?

Bu üç kemik, kulak zarına ulaşan ses dalgalarını mekanik titreşimlere dönüştürerek iç kulağa iletir. Titreşimler sayesinde ses enerjisi artırılır ve işitme sinirine iletilmek üzere kokleaya aktarılır.

Çekiç, örs ve üzengi arasındaki bağlantı nasıl çalışır?

Çekiç, kulak zarına bağlıdır; zar titreştiğinde örs aracılığıyla üzengiye hareket iletir. Üzengi ise oval pencereye bastırarak iç kulaktaki sıvı titreşimlerini başlatır, bu da ses algısının oluşmasını sağlar.

Üzengi kemiği işitme sürecinde neden bu kadar önemlidir?

Üzengi, iç kulakla doğrudan temas eden tek kemiktir. Oval pencere üzerindeki hareketi, ses titreşimlerinin iç kulak sıvısına geçmesini sağlar. Bu aşama, işitme algısının başlamasında kritik bir rol oynar.

Çekiç, örs ve üzengi hasar görürse işitme nasıl etkilenir?

Bu kemiklerde travma, enfeksiyon veya kireçlenme gibi sorunlar gelişirse ses titreşimleri iç kulağa iletilemez. Sonuç olarak iletim tipi işitme kaybı oluşur ve sesler boğuk veya zayıf duyulabilir.

Otoskleroz çekiç, örs ve üzengi kemiklerini nasıl etkiler?

Otosklerozda üzengi kemiği çevresinde anormal kemik dokusu gelişir. Bu durum, üzenginin hareketini kısıtlayarak ses iletimini bozar. Tedavide bazen cerrahiyle üzengi protezi takılması gerekebilir.

Çekiç, örs ve üzengi kemiklerinin gelişimi ne zaman tamamlanır?

Bu kemikler doğumdan önce, fetüs gelişiminin erken dönemlerinde oluşur. Doğum sonrası boyut olarak büyümezler, sadece çevre dokular olgunlaşır. Bu nedenle işitme mekanizması erken yaşta aktif hale gelir.

Çekiç, örs ve üzengi kemiklerinde kireçlenme neden olur?

Genetik yatkınlık, kronik kulak iltihapları veya yaşla ilişkili dejenerasyon kireçlenmeye neden olabilir. Bu durumda kemiklerin hareket kabiliyeti azalır ve iletim tipi işitme kaybı gelişebilir.

Çekiç, örs ve üzengi ameliyatla onarılabilir mi?

Evet, hasarlı kemikler mikrocerrahi tekniklerle onarılabilir veya protezlerle değiştirilebilir. Bu operasyonlar genellikle lokal anestezi altında yapılır ve işitme kaybının geri kazanılmasında etkili olabilir.

Çekiç, örs ve üzengi kemiklerinin görev bozukluğu erken fark edilir mi?

Genellikle hafif işitme kaybı veya yankılı ses duyma ilk belirtilerdir. Erken tanı ve tedaviyle kemiklerin işlevi korunabilir, böylece kalıcı işitme kaybı riski azaltılır.

Yazıyı Puanlayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]

İstanbul'daki Kliniğimizin Konumu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Call Now Button