Yaşlanma ve hastalık terimleri genellikle yaşlı olma durumuna atıfta bulunurken birbirinin yerine kullanılır, ancak yaşlanma bir hastalık değildir. Birçok değişikliğe neden olan bir hastalık belirleyicisi olan yaşlanma, artan fiziksel ve bilişsel gerileme riski ile ilişkilidir. Yaşlanma, tüm türlerde önemli ölçüde değişen bir hızda meydana gelen küresel, karmaşık, senkronize biyolojik bir süreçtir.
Organizmanın strese tepki verme yeteneğindeki bir düşüş ve çok sayıda hücre, doku, organ ve sistemi etkileme eğiliminde olan homeostatik dengesizlikte bir artış ile karakterize edilen yaşlanma terimi, yaşam süresince meydana gelen tüm zamanla ilişkili olayları ifade eder.
Yaşlanmanın zaman içinde kademeli olarak gerçekleşen üniter, koordineli ve sürekli bir süreç olmasına karşın, yaşlanma ilerleme hızının yavaşlatılarak yaşam süresinin uzatılabileceği iyi bilinmektedir. Yaşlanmanın bir kişiyi etkileme hızı ve derecesi, aerobik metabolizma gibi içsel süreçler (doğa) ve dış faktörler (yetiştirme) arasındaki etkileşime bağlıdır. Yeme alışkanlıkları tipik olarak fizyolojik süreçlerin üzerinde etkisi olan yaşam süresini arttırabilien veya azaltabilen dışsal faktör örneğidir.
Uzmanların çoğu, genetik donanımın yaşlanmanın biyolojik ve davranışsal yönleri üzerinde “sınırlayıcı bir faktör” olduğu konusunda hemfikir olsalar da içsel ve dışsal faktörler bireyin yaşlanma sürecini belirgin derecede etkilemektedir.
YAŞLANDIKÇA İŞİTME DUYUMU KAYBEDECEK MİYİM?
Yaşlanma hakkında bilimsel çalışmalar son yüzyılda hız kazanmıştır ve o zamandan beri yaşlanma süreciyle ilgili birçok bakış açısı ortaya çıktı. Genel olarak, yaşlanma teorileri biyolojik, psikolojik ve sosyolojik olarak sınıflandırılabilir.
Biyolojik yaşlanma, tüm türlerde meydana gelen ve yetişkinlikte başlayıp ölümle sona eren fiziksel işlevde kademeli ve ilerleyen değişiklikler olarak çok basit bir şekilde tanımlanabilir. Biyolojik yaşlanma bir süreç olmakla birlikte hakkında pek çok teoriyi de beraberinde getirmiştir.
Stokastik (şans) teori, yaşlanma olaylarının genetik mutasyonlar olarak rastgele meydana geldiğini ve zamanla biriktiğini öne sürerken, programlanmış yaşlanma teorileri yaşlanmanın önceden belirlenmiş olduğunu ve yapılandırılmış genetik ifadenin bir işlevi olduğunu savunur.
Yaşa bağlı işitme kaybı hakkında ise genel toplumsal kanı genetik faktörler ve şans teorisi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu nedenle de tüm toplumlarda kanıksanmış ve daha kaderci bir yaklaşımla ele alınır hale gelmiştir. Hatta bu genel kabulleniş farklı tıbbi disiplinler içinde bile yer etmiştir.
Maalesef bu kabulleniş işitme kaybının beraberinde getirdiği diğer unsurlarında kaderci bir yaklaşım ile ele alınmasına neden olmaktadır. Öyle ki bazı metabolik hastalıklar işitme kaybını beraberinde getirirken, bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar işitme kaybına neden olmaktadır. Bu durumlar bilinse dahi sürecin bir parçası olarak kabul edilir ve ayrıca bir çözüm arayışına gidilmez.
Diabet, hipertansiyon, kronik böbrek hastalıkları ve romatizmal hastalıkları olan bireylerin uzun vadede işitme kaybı olacağı bilinmektedir. Ancak hiçbir zaman konuşmayı ayırt etme çok bozulmadıysa işitme muayenesi ihmal edilir. Yahut farklı kanser türlerinde kullanılan bazı ilaçlar işitmeyi bozmaktadır. Bu bilinmesine rağmen yaşlı özellikle yaşlı popülasyonda işitsel süreçler yakın takibe alınmaz.
İhmal Etmeyin !
Elbette bu gibi durumlarda terazinin kefesinin birinde tedavisi ivedi ve zorunlu olan bir hastalık vardır ve o tedavi kesinlikle uygulanmalıdır. Öte yandan bu gerçek, işitmenin takip edilmeyeceği veya ortaya çıkan işitsel değişiklere müdahale edilemeyeceği anlamına gelmez.
İşitme kaybının sosyal izolasyon ve depresyon gibi sonuçları olduğu hatta hafıza becerileri üzerinde bile önemli etkileri olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle işitmenin 40 yaşından sonra düzenli olarak takip edilmesi ve multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Ancak böyle bir yaklaşım ile sevdiklerimiz sosyal açıdan daha mutlu ve daha kaliteli bir hayat sürebilir.
Yaşlandığınızda tedavi edilmemiş işitme kaybının sağlık riskleri Nelerdir?
Sizin veya sevdiklerin işitme kaybınız için destek almayı ne kadar ertelerseniz, tıbbi yardım aldıktan sonra daha iyi işitmeniz o kadar zor olacaktır. Bunun nedeni işitsel yoksunluktur . Araştırmalar, yaşlı yetişkinler arasındaki tedavi edilmemiş işitme kaybının, insanları bunama ve Alzheimer hastalığının yanı sıra diğer duygusal ve fiziksel problemler için daha büyük bir risk altına soktuğunu gösteriyor . Güzel haber İşitme cihazları bu koşulların başlamasını geciktirebilir.
Ayrıca daha iyi yaşamanıza yardımcı olurlar. Bugünün işitme cihazı teknolojisi işitme duyunuzu normale döndürmese de, yaşam kalitenizi büyük ölçüde artıracaktır. Bu yaşam kalitesi artışı, bakım evleri ve yardımlı yaşamdakiler dahil, işitme kaybı olan her yaşlı yetişkin için geçerlidir .
Immanuel Kant’ın dediği gibi;
Görmek insanı eşyadan ayırır, duymamak insanı insandan ayırır!

Dr. Audiologist Emel Uğur was born in 1982 in Çanakkale. She worked for 15 years at Istanbul Training and Research Hospital, specializing in Pediatric Audiology, Otologic Diseases, and Vestibular System Disorders. In 2015, she joined the Acıbadem Healthcare Group. She currently works as a Dr. Audiologist at Acıbadem Altunizade Hospital and also serves as a faculty member and program director of the Audiometry Department at Acıbadem University Vocational School of Health Services.
İstanbul'daki Kliniğimizin Konumu