Kulak kristalleri, iç kulaktaki denge sistemini etkileyen nedenler   veya çevresel  faktörler gibi birçok nedene bağlı olarak oynayabilir.  Bu mikroskobik kalsiyum karbonat yapılarının yerinden oynamasının en yaygın sebebi, ilerleyen yaşla birlikte onları yerinde tutan jel benzeri (jelatinöz membran) yapının doğal olarak zayıflamasıdır. Bunun yanı sıra başa alınan darbeler,  trafik kazaları, susuz kalma, stres ve ani baş hareketleri  gibi  durumlarda  denge kristallerinin ait oldukları yerden koparak, olmamaları gereken denge kanallarının içine düşmesine yol açabilir. Ayrıca geçirilmiş diğer iç kulak rahatsızlıkları da bu mekanik sorunu tetikleyebilir. Kristallerin bu istenmeyen yer değiştirmesi, başın belirli hareketleriyle ortaya çıkan şiddetli vertigonun beraberinde gelişen mide bulantısı ve çoğu zaman kusmanın da ana nedenidir.

Peki, bu kulak kristalleri nedir ve neden bu kadar şiddetli bir baş dönmesine yol açar?

Vücudumuzun karmaşık denge mekanizmasının komuta merkezi iç kulaktaki denge organıdır.  Burayı, hem hareket sensörlerini hem de yer çekimi algılayıcılarını barındıran ileri teknoloji bir kontrol odası gibi düşünebiliriz. Bu odanın iki ana bölümü vardır:

Birinci bölüm, yarım daire kanallarıdır. Her kulakta üç adet bulunan bu içi sıvı dolu kanallar, başın dönme hareketlerini algılar. Tıpkı bir su terazisinin içindeki hava kabarcığının eğime göre hareket etmesi gibi, biz başımızı çevirdiğimizde bu kanalların içindeki sıvı da hareket eder. Bu sıvı hareketi, sinirler aracılığıyla beyne “sağa dönüyoruz” veya “aşağı eğiliyoruz” gibi net komutlar gönderir. Bu kanalların en kritik özelliği, normal şartlarda yer çekiminden etkilenmemeleridir. Onların tek işi, dönme hareketini algılamaktır.

İkinci bölüm ise otolit organları adı verilen iki küçük keseciktir. İşte halk arasında “kulak kristalleri” diye bilinen yapılar bu keseciklerin içinde bulunur. Bilimsel adları otokoni olan bu mikroskobik kalsiyum karbonat kristalleri, jelatinimsi bir pedin üzerine gömülüdür. Bu kristallerin görevi, birer ağırlık gibi davranarak yer çekimini ve doğrusal hareketleri (bir arabanın aniden hızlanması veya asansörün yukarı çıkması gibi) algılamaktır. Başımızı eğdiğimizde, bu ağır kristaller yer çekiminin etkisiyle bulundukları jeli aşağı doğru çeker ve bu da beyne başımızın pozisyonu hakkında bilgi verir.

Sorun, bu kristallerin ait oldukları bu jel pedden kopup, olmamaları gereken bir yere, yani yarım daire kanallarının içine düşmesiyle başlar. Normalde sadece sıvı hareketine duyarlı olan ve yer çekiminden etkilenmeyen bu kanallar, içlerine düşen bu yoğun ve ağır kristaller yüzünden bir anda yer çekimine karşı hassas hale gelirler. Sonuçta, artık başınızı belli bir pozisyona getirdiğinizde, örneğin yatağa yattığınızda, bu serbest kristaller kanal içinde bir çakıl taşı gibi yuvarlanmaya başlar. Bu yuvarlanma, kanal içindeki sıvıyı bir piston gibi iterek, beyne aslında sabit durmanıza rağmen sanki şiddetle dönüyormuşsunuz gibi tamamen yanlış bir sinyal gönderir. İşte o korkutucu baş dönmesi atağını tetikleyen bu sinyal karmaşasıdır.

Kulak kristallerinin yerinden oynamasına yol açan sebepler nelerdir?

Kristallerin normalde bulundukları yerden kopmasının birden fazla nedeni olabilir. Çoğu zaman altta yatan tek bir sebep bulmak zordur, ancak bazı durumlar bu süreci tetikleyebilir. En sık karşılaşılan sebepler şunlardır:

  • İlerleyen yaş (en yaygın neden)
  • Kafa ve/veya boyun bölgesine alınan darbeler
  • Trafik kazaları sonrası yaşanan sarsıntılar (kamçı etkisi)
  • Spor yaralanmaları
  • Daha önceden geçirilmiş kulak problemleri (Meniere, V.Nörit, V.Migren vb.)
  • Büyük cerrahi operasyonlar sonrası uzun süreli hareketsizlik
  • Diş hekimi  koltuğu, kuaför sandalyesi gibi  başın uzun süre belirli bir pozisyonda kalmasına neden olan durumlar
  • Dehidrasyon, uykusuzluk,
  • Aşırı tuz veya kafein tüketimi,
  • Yoğun stres dönemi

Dökülen bu kristaller baş dönmesi atağını nasıl başlatır?

Kristallerin yarım daire kanalı içindeki davranışına göre iki farklı mekanizma ortaya çıkar. Hangi mekanizmanın devrede olduğunu anlamak, doğru tedaviyi seçmek için hayati önem taşır çünkü her birinin çözümü farklı bir manevra gerektirir.

Kanalolitiazis (Serbest Yüzen Kristaller): Bu vakaların büyük çoğunluğunu oluşturan en yaygın senaryodur. Kristaller kanalın içinde serbestçe hareket eder. Başınızı tetikleyici pozisyona getirdiğinizde, kristallerin yer çekimiyle hareket etmeye başlaması birkaç saniye alır. Baş dönmesinin neden anında değil de birkaç saniyelik bir gecikmeyle başladığını açıklayan şey budur. Kristaller kanal içinde yuvarlanıp en dip noktaya yerleştiklerinde sıvı hareketi durur ve baş dönmesi de genellikle bir dakikadan kısa bir sürede kendiliğinden son bulur. Bu mekanizma, kristallerin yerini değiştirerek onları ait oldukları yere geri göndermeyi hedefleyen manevralara çok iyi yanıt verir.

Kupulolitiazis (Yapışık Kristaller): Bu daha nadir görülen ve daha inatçı olabilen bir durumdur. Burada kristaller serbestçe yüzmek yerine, kanalın sonundaki duyu organına (kupula) bir midyenin kayaya yapışması gibi yapışır. Bu durum normalde nötr olan bu duyu organını ağırlaştırır ve onu sürekli bir yer çekimi sensörüne dönüştürür. Başınızı tetikleyici pozisyona getirdiğiniz anda, ağırlaşan kupula hemen eğilir ve baş dönmesi anında, hiç gecikme olmadan başlar. Pozisyonunuzu koruduğunuz sürece baş dönmesi de devam eder ve bir dakikadan çok daha uzun sürebilir. Bu durumun tedavisi, yapışan kristalleri oradan kurtarmak için bazen daha farklı ve daha dinamik manevralar gerektirir. Bir uzmanın bu iki durumu ayırt etmesi, hastanın hızlıca iyileşmesi için en kritik adımdır.

Kulak kristali rahatsızlığı (BPPV) için kimler daha fazla risk taşır?

Herkesin başına gelebilecek bir durum olsa da; bazı özellikler veya mevcut sağlık sorunları bir kişiyi BPPV’ye daha yatkın hale getirebilir. Bu risk faktörlerini bilmek, özellikle durumu sık sık tekrarlayan kişiler için önemlidir. Bu risk faktörleri arasında şunlar sayılabilir.

  • 50 yaşın üzerinde olmak
  • Cinsiyet (özellikle menopoz sonrası dönemde hormonal değişiklikler nedeniyle)
  • Osteoporoz veya osteopeni (kemik erimesi veya kemik yoğunluğunda azalma)
  • Kanıtlanmış D vitamini eksikliği
  • Meniere hastalığı öyküsü
  • Vestibüler migren tanısı
  • Daha önce kafa travması geçirmiş olmak
  • Kontrol altında olmayan yüksek tansiyon
  • Diyabet (şeker hastalığı)

Bu faktörlerin varlığı, özellikle kemik ve kalsiyum metabolizmasıyla ilgili olanlar, vücudun genel sağlığının iç kulak sağlığını da doğrudan etkilediğini göstermektedir. Kristallerin kalsiyumdan oluştuğu düşünüldüğünde, kemik sağlığını etkileyen bir durumun kristallerin de yapısını bozması şaşırtıcı değildir.

Kulak kristali oynamasının kesin tanısı nasıl konulur?

BPPV tanısı, teknolojik görüntüleme yöntemleriyle (MR, tomografi vb.) değil, tamamen hastanın öyküsü ve dikkatli  yapılan pozisyonel değerlendirmeler ile konur. Kristaller mikroskobik olduğu için hiçbir radyolojik incelemede görülmezler. Doğru tanı daima  provokatif testler sırasında ortaya çıkan istemsiz göz hareketlerini (tıptaki adıyla nistagmus) gözlemlemek, kaydetmek  ve doğru yorumlamakla mümkündür.

Bu nedenle muayene, bu konuda uzmanlaşmış odyologlar tarafından yapılmalıdır. Muayene sırasında, göz hareketlerinin en ince ayrıntısına kadar görülebilmesi ve hastanın bir yere odaklanarak bu hareketleri istemeden de olsa baskılamasının engellenmesi için genellikle özel bir gözlük olan Videonistagmografi (VNG) veya Frenzel gözlükleri kullanılır.

En sık kullanılan iki temel tanı testi vardır. Dix-Hallpike Testi, posterior (arka)  ve anterior (ön) kanaldaki kristalleri tespit etmek için altın standarttır. Bu testte hasta oturur pozisyondayken başı 45 derece yana çevrilir ve uzman tarafından kontrollü bir şekilde hızlıca sırt üstü yatırılır. Supine Roll (Yuvarlanma) Testi ise horizontal (yanal) kanaldan şüphelenildiğinde kullanılır. Bu testte hasta sırt üstü yatarken başı sağa ve  sola çevrilerek göz hareketleri incelenir.

Bu testler sırasında ortaya çıkan nistagmusun yönü, hızı, başlama süresi ve süresi, bir uzmana sorunun hangi kulakta, hangi kanalda ve hangi mekanizmayla (serbest mi, yapışık mı) olduğunu net bir şekilde söyler. Bu doğru tedavi manevrasını seçmek için mutlak bir gerekliliktir.

Tehlikeli bir durumun işareti olabilecek ‘kırmızı bayrak’ niteliğindeki göz hareketleri hangileridir?

Pozisyonel testler sırasında gözlemlenen bazı nistagmus tipleri, sorunun basit bir kristal oynaması olmayıp, beyin veya beyincik kaynaklı daha ciddi bir nörolojik durumun habercisi olabilir. Bu durumda acil tıbbi değerlendirme gerekir. Bu uyarıcı işaretler şunlardır:

  • Hastanın baş dönmesi hissetmemesine rağmen ortaya çıkan şiddetli nistagmus
  • Pozisyon değiştirildiğinde gözlerde oluşan, torsiyonu olmayan, sadece yukarı veya sadece aşağı vuran nistagmus
  • Baş hareket ettirilir ettirilmez başlayan ve pozisyon korunduğu sürece hiç yorulmadan devam eden nistagmus
  • Bireyin sabit pozisyonda  olmasına rağmen yönü değişen göz hareketleri
  • Bu belirtilere eşlik eden çift görme, konuşma bozukluğu, yutma güçlüğü, vücudun bir tarafında uyuşma veya güçsüzlük gibi belirtiler

Kulak kristali sorunu nasıl tedavi edilir, ilaçlar işe yarar mı?

BPPV, ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir. Çünkü sorun kimyasal değil, tamamen mekaniktir. Baş dönmesini baskılamak için verilen ilaçlar (antiemetikler veya vestibüler supresanlar), atağın en şiddetli olduğu ilk saatlerde mide bulantısını ve dönme hissini bir miktar hafifletebilir, ancak sorunun kökenini çözmezler. Bu arabanın patlak lastiğini tamir etmek yerine sadece sarsıntıyı hissetmemek için daha yumuşak bir koltuğa oturmaya benzer.

Gerçek ve kalıcı tedavi, Kanalit Repozisyon Manevraları (CRT ) adı verilen,  klinik ortamında uygulanan bir dizi fiziksel manevradır. Bu manevraların amacı, yer çekimini bir müttefik olarak kullanarak, yanlış kanala kaçan kristalleri dikkatli ve sıralı baş ve vücut hareketleriyle “geldikleri yere geri göndermektir”. Kristaller ait oldukları keseciğe geri döndüğünde, artık baş dönmesine neden olmazlar ve vücut tarafından zamanla eritilerek yok edilirler.

Tedavide kullanılan bu özel ‘kulak kristali oturtma’ manevraları nelerdir?

Hangi manevranın uygulanacağı, yapılan tanı testlerinin sonucuna göre belirlenir. Her kanal ve her mekanizma için farklı bir “yol haritası” vardır. En sık kullanılan ve en yüksek başarı oranlarına sahip manevralar şunlardır:

  • Epley Manevrası
  • Semont Manevrası
  • Lempert Manevrası (Barbekü Dönüşü olarak da bilinir)
  • Gufoni Manevrası

Bu manevralardan Epley Manevrası, en yaygın görülen posterıor  (arka) kanal BPPV’si için en sık kullanılan yöntemdir. Çok iyi bilinmesinin nedeni posterior (arka) kanal kaynakları olguların daha sık olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu demek değildir ki her hastaya Epley uygundur!  Bu nedenle evde denenmemesi gereken yöntemlerdir.

Semont Manevrası yine arka kanal için etkili bir alternatiftir ve daha hızlı, tek bir hareketle hastayı bir yandan diğer yana yatırmayı içerir.Bakıldığında çok kolay gibi görünse de manevralar esnaasında oluşan semptomlar iyi gözlenmelidir. Bu nedenle mutlaka hastane ortamlarında, odyologlar tarafından uygulanmalıdır.

Lempert (Barbekü) Manevrası ise adından da anlaşılacağı gibi, hastanın kendi ekseni etrafında yavaşça döndürülmesini gerektirir.  Sadece Lateral  (yan) kanal BPPV’si için uygulanması gereken bir yöntemdir.

Bu manevralar doğru şekilde uygulandığında, başarı oranı tek bir seansta bile oldukça yüksektir (%80-90). Bu nedenle bu manevraların mutlaka bu konuda eğitimli ve deneyimli bir odyolog  tarafından yapılması, tedavinin başarısı ve güvenliği için kritik öneme sahiptir.

Tedavi sonrası ‘kalıntı sersemlik’ hissi normal midir?

Evet, oldukça normal ve sık karşılaşılan bir durumdur. Birçok hasta, başarılı bir manevra sonrası şiddetli baş dönmesi ataklarından kurtulsa bile, günler hatta bazen haftalarca süren hafif bir sersemlik, dengesizlik, kafada boşluk hissi veya “sarhoş gibi yürüme” hissinden şikayet edebilir. Bu duruma kalıntı sersemlik (residual dizziness) denir. Bunun sebebi, manevranın kanalı temizlemiş olsa da kristallerin ilk döküldüğü yer olan otolit organındaki (utrikül) hafif hasarın veya beynin uzun süre maruz kaldığı yanlış sinyallerden sonra normal sinyallere yeniden adapte olma sürecinin devam etmesidir.

Bu durumla başa çıkmanın en iyi yolu, korkup hareketsiz kalmak yerine, güvenli bir şekilde normal günlük yaşama dönmektir. Yürüyüş yapmak, başı yavaşça sağa sola çevirmek gibi normal aktiviteler, beynin yeniden kalibrasyon sürecini hızlandırır ve bu sersemlik hissinin daha çabuk geçmesini sağlar. Rezidüel Dİzziness hastaları vestibüler rehabilitasyondan çok iyi yarar görürler.

Bu rahatsızlık neden tekrarlar ve kulak kristallerinin tekrar oynamaması için ne yapılabilir?

BPPV’nin en can sıkıcı yanı, tekrarlama eğiliminin yüksek olmasıdır. Tedavi başarılı olsa bile, ilk atağa neden olan temel yatkınlık (yaş, kemik yapısı, travma vb.) devam ettiği sürece kristaller yeniden dökülebilir. Yıllık tekrarlama riski %15-20 civarındadır ve 5 yıl içinde hastaların yarısı yeni bir atak yaşayabilir. Ancak bu durum çaresiz olduğu anlamına gelmez. Tekrarlama riskini azaltmak için atılabilecek bazı adımlar bulunur:

  • Öncelikle, kanıtlanmış D vitamini eksikliğinin BPPV tekrarı için önemli bir risk faktörü olduğu unutulmamalıdır. Tekrarlayan ataklar yaşayan kişilerin bir hekime danışarak D vitamini seviyelerini kontrol ettirmesi ve eksiklik varsa uygun takviyeyi alması önerilir.
  • Özellikle menopoz sonrası kadınlarda, osteoporoz (kemik erimesi) ile BPPV arasındaki ilişki göz önünde bulundurularak kemik sağlığına yönelik önlemler alınmalıdır.
  • Yüksek tansiyon, diyabet, yüksek kolesterol gibi sistemik hastalıkların iyi kontrol altında tutulması, iç kulak dolaşımını koruyarak dolaylı yoldan kristal sağlığına da katkıda bulunur:
  • Hastalar, başlarını sert darbelere ve ani baş hareketlerine karşı korumaya özen göstermelidir.
Yazıyı Puanlayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]

İstanbul'daki Kliniğimizin Konumu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *