Baş dönmesi ve denge bozuklukları, farklı hastalıkların belirtisi olabilen yaygın şikayetlerdir. Doğru tanı için ayrıntılı klinik öykü, muayene ve objektif testler yapılır. Bu süreçte iç kulak, sinir sistemi ve kardiyovasküler nedenler ayırt edilerek uygun tedavi belirlenir.

Tanı aşamasında odyometrik testler, vestibüler değerlendirmeler ve görüntüleme yöntemleri kullanılır. Özellikle bilgisayarlı dinamik posturografi ve kalorik test gibi yöntemler, denge sistemlerinin detaylı incelenmesini sağlar. Böylece doğru teşhis konur.

Tedavi süreci, baş dönmesine neden olan hastalığa göre planlanır. Vestibüler rehabilitasyon, ilaç tedavisi veya cerrahi yöntemler kullanılabilir. Ayrıca yaşam tarzı düzenlemeleri de denge bozukluklarının kontrolünde destekleyici rol oynar.

Düzenli takip, baş dönmesi ve denge kaybının tekrarını önlemede kritik öneme sahiptir. Erken tanı ve kişiye özel tedavi, hastaların yaşam kalitesini artırır. Böylece günlük aktiviteler daha güvenli hale gelir ve düşme riski en aza indirilir.

İyi Huylu Paroksismal Pozisyonel Vertigo Nedir?

İyi Huylu Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV) periferik vertigo türleri arasında en sık rastlananıdır. Bu durum başın pozisyonunun değişmesi ile tetiklenen ani baş dönmesi atakları ile karakterizedir. Vertigo genellikle birkaç saniye süren kısa süreli dönme hissi olarak tecrübe edilir ve bazı hareketler bu durumu tetikleyebilir. BPPV iç kulaktaki otolitlerin yer değiştirmesi sonucu oluşur. Otolitler başın hareketini algılayan küçük kristallerdir ve bu kristallerin anormal yerleşimi yanlış sinyallerin beyne gönderilmesine neden olur.

BPPV tanısı genellikle Dix-Hallpike testi ile konulur. Bu test sırasında hekim hastayı hızla yatar pozisyona getirirken başını belirli bir açıda tutar. Bu işlem sırasında vertigo ve nistagmus gözlemlenebilir. BPPV’nin yönetimi çoğunlukla Epley manevrası gibi spesifik pozisyonel manevralarla yapılır. Bu manevralar otolitlerin kulak içindeki doğru pozisyonlarına geri dönmesini sağlamak için tasarlanmıştır.

Yönetim Yöntemleri:

  • Epley manevrası
  • Semont manevrası
  • Brandt-Daroff egzersizleri

Bu tedavi yöntemleri çoğu hasta için etkili olmakta ve çoğunlukla cerrahi müdahale gerektirmemektedir. Ancak bazı hastalar bu manevralar sonrasında geçici rahatsızlık yaşayabilir. Tedaviye rağmen semptomların devam etmesi durumunda hastaların durumu daha ayrıntılı değerlendirmek için bir uzmana başvurması önerilir.

İyi Huylu Paroksismal Pozisyonel Vertigo İçin Hangi Tedavi Yaklaşımları Mevcuttur?

İyi Huylu Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV) iç kulaktaki küçük kalsiyum karbonat kristallerinin yer değiştirmesi sonucu meydana gelir. Hastalar genellikle ani baş dönmesi ve dengesizlik şikayeti ile doktora başvurur. Bu rahatsızlığın yönetiminde ilk adım hasta eğitimi ve doğru danışmanlık hizmetidir. Sağlık profesyonelleri hastaları semptomların nedenleri ve tedavi süreci hakkında bilgilendirilmelidir. Ayrıca hastaların yaşam kalitesini artırmak için kapsamlı bir tedavi planı uygulanır.

Yeniden konumlandırma manevraları BPPV tedavisinde oldukça etkilidir. Bu manevralar otolit partiküllerini iç kulaktaki doğru pozisyona taşımayı amaçlar. Yeniden konumlandırma manevralarının uygulanması genellikle basit ve güvenlidir. Acil servis hekimleri ve birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcıları tarafından kolaylıkla öğrenilebilir. Tedavi sürecinde Dix-Hallpike manevrası kullanılarak etkilenen taraf belirlenir ve ardından Epley manevrası uygulanır.

Manevra uygulamaları sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:

  • PRM ve Epley manevrası posterior kanal BPPV tedavisinde kullanılır.
  • Semont manevrası özellikle hastalar tarafından iyi tolere edilen ve etkili bir alternatiftir.
  • Epley manevrası başın çeşitli pozisyonlarda hareket ettirilmesini içerir ve bu sırasıyla uygulanır:
    • Hasta oturma pozisyonundan başlayarak etkilenen tarafa doğru başını çevirir.
    • Hasta sırtüstü yatarken başını etkilenen tarafa 45 derece döndürür.
    • Daha sonra başı karşı tarafa dönerken hasta yan yatar.
    • Son olarak hasta oturma pozisyonuna geçer ve baş orta hatta getirilir.

Tedavi sürecinde bazı hastalar ilaç kullanımı gerektirebilir. Antihistaminikler vestibüler sistem üzerinde baskılayıcı etki göstererek vertigo semptomlarını azaltabilir. Bununla birlikte BPPV ile ilişkili vertigo nöbetleri genellikle çok kısa sürdüğü için ilaçların kullanımı her zaman önerilmez.

Bulantı ve kusma gibi ek semptomlar için antiemetikler kullanılabilir. Hastaların semptomları ve yan etkileri azaltmak için bu ilaçlar uygun dozlarda verilmelidir.

Bazı durumlarda BPPV’nin belirli tipleri için daha spesifik manevralar gerekebilir. Özellikle lateral ve horizontal kanal BPPV için farklı yeniden konumlandırma manevraları uygulanabilir. Bu durumlarda hastalar daha ileri değerlendirmeler ve tedavi için kulak burun boğaz uzmanlarına sevk edilir.

Meniere Hastalığı Nasıl Tanımlanır?

Meniere hastalığı iç kulaktaki sıvı dengesizliklerinden kaynaklanan kronik bir durumdur. İşitme kaybı kulak çınlaması ve dönemsel baş dönmesi atağı ile karakterize edilir. Hastalık genellikle bir kulağı etkiler ve kişinin işitsel ve denge fonksiyonlarını bozar. Bu rahatsızlık yavaş ilerler ve sosyal yaşam üzerinde belirgin etkilere sahiptir.

Meniere hastalığının tanısı iki ana kategori altında sınıflandırılır:

Kesin Meniere hastalığı belirtileri:

  • İki veya daha fazla spontan vertigo atağı her biri 20 dakika ila 12 saat sürer.
  • Vertigo ataklarından biri sırasında öncesi veya sonrasında etkilenen taraftaki kulakta işitme kaybı odyometrik olarak belgelenmiştir.
  • Dalgalanan işitsel semptomlar; dolgunluk işitme kaybı ve kulak çınlaması.
  • Semptomlar başka bir vestibüler tanı ile açıklanamaz.

Olası Meniere hastalığı belirtileri:

  • İki veya daha fazla baş dönmesi veya vertigo atağı her biri 20 dakika ila 24 saat sürebilir.
  • Etkilenen kulakta dalgalanan işitsel semptomlar; dolgunluk işitme değişiklikleri veya kulak çınlaması.
  • Bu durum başka bir vestibüler tanı ile daha iyi açıklanabilir.

Meniere Hastalığı İçin Hangi Tedavi Seçenekleri Vardır?

Meniere hastalığı iç kulakta sıvı birikimi ile ilişkili bir durumdur ve çeşitli semptomlara neden olur. Bu durumun tedavisinde amaç semptomların sıklığını ve şiddetini azaltmaktır. Meniere hastalığına yönelik tedavi yöntemleri invaziv olmayan yaklaşımlardan başlayarak kademeli olarak daha invazif yöntemlere doğru ilerler. Bu süreçte hastaların yaşam kalitesini korumak esas alınır.

  • Sodyum Kısıtlamalı Diyet: Meniere hastalığında sodyum alımının azaltılması atak sıklığını kontrol etmeye yardımcı olabilir. Bu yöntem diyet değişikliği ile kolayca uygulanabilir ve yan etki riski taşımaz.
  • Tiyazid Diüretikler: Bu ilaçlar Meniere hastalığının yönetiminde yaygın olarak kullanılır. İlaçlar vücuttaki sıvı miktarını azaltarak semptomları hafifletmeye yardımcı olur. Ancak bu tedavi işitme kaybını önlemez.
  • İntratimpanik Steroid Enjeksiyonları: Bu tedavi vertigo ataklarını azaltırken işitme fonksiyonunu koruma potansiyeline sahiptir. Steroidler iç kulakta iltihabı azaltarak etkilerini gösterir.
  • Vestibüler Sinir Kesisi ve Labirentektomi: Bu cerrahi müdahaleler diğer tedavi yöntemlerine yanıt vermeyen şiddetli Meniere hastalığı vakalarında uygulanır. İşlem vertigo kontrolü sağlar ancak işitme kaybı gibi kalıcı sonuçlara neden olabilir.

Meniere hastalığının tedavisinde mümkün olan en az invaziv yöntemle başlamak ve hastanın durumuna göre tedaviyi ilerletmek önemlidir.

Vestibüler Nörinit Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir?

Vestibüler nörinit sekizinci kranial sinirin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar ve başlıca semptomlar arasında baş dönmesi mide bulantısı ve denge bozuklukları bulunur. Bu durum genellikle bir viral enfeksiyon sonrasında gelişir ve iyi huylu kendi kendine sınırlı bir hastalık olarak bilinir. Semptomlar birkaç gün içinde azalsa da tam iyileşme haftalar veya aylar sürebilir. Hastalığın tanısı benzer semptomlar gösteren diğer durumlarla karıştırılmaması için dikkatli bir klinik değerlendirme gerektirir.

Tedavi süreci semptomların şiddetine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak şekillenir. İlk tedavi aşamasında kullanılan ilaçlar şunlardır:

  • Antiemetikler
  • Antihistaminikler
  • Benzodiazepinler

Bu ilaçlar baş dönmesi ve mide bulantısını kontrol altına almayı amaçlar. İlk aşamanın ardından hastanın durumu iyileşmeye başladıkça vestibüler rehabilitasyon tedavisi önem kazanır. Bu tedavi denge sorunlarını azaltmayı ve hastanın günlük aktivitelerine dönüşünü hızlandırmayı hedefler. Rehabilitasyon süreci hastanın semptomlarının hafiflemesi ile birlikte başlar ve kişiye özel egzersizler içerir.

Vestibüler nörinit zamanla iyileşme eğiliminde olan bir durumdur. Ancak hastaların hızlı ve etkili bir iyileşme süreci için medikal tedavi ve rehabilitasyonun bir arada uygulanması önerilir. Tedavi hastanın yaşam kalitesini artırma ve işlevsellik kazanma hedefleri gözetilerek planlanır.

Vestibüler Nörinit Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Vestibüler nörit iç kulaktaki sinirlerin iltihaplanması sonucu meydana gelir ve dengesizlik baş dönmesi gibi semptomlarla karakterizedir. Tedavi süreci semptomların şiddetine ve hastanın genel sağlık durumuna göre şekillenir. İlk olarak akut semptomların kontrolü için çeşitli ilaçlar kullanılır.

  • Antihistaminikler
  • Antiemetikler
  • Benzodiazepinler

Bu ilaçların kullanımı genellikle üç gün ile sınırlıdır. Nedeni uzun süreli kullanımlarının merkezi sinir sistemi kompanzasyonunu geciktirmesi ve potansiyel olarak kronik problemlere yol açabilmesidir. İlk tedavi fazını takiben hastanın durumuna göre vestibüler rehabilitasyon önerilir. Bu rehabilitasyon dengesizlik hissini azaltmaya ve normal günlük aktivitelere dönüşü hızlandırmaya yardımcı olur.

Geçmişte kortikosteroidlerin kullanımı bazı durumlarda tercih edilmiş olmakla birlikte bu yöntemin etkinliği konusunda çeşitli tartışmalar bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar bu ilaçların vestibüler nörit tedavisinde kesin bir fayda sağlamadığını ortaya koymuştur. Ayrıca viral etiyolojiye dayalı antiviral tedavi yaklaşımları da genellikle etkisiz bulunmuştur.

Perilenfatik Fistül Nedir ve Neden Önemlidir?

Perilenfatik fistül iç kulak ile çevresel yapılar arasında oluşan anormal bir bağlantıdır. Bu durum özellikle iç kulaktaki perilenf sıvısının sızmasına yol açar. İlk kez 1970 yılında dört hastada tanımlanan bu durum özellikle stapedektomi veya stapes mobilizasyonu sonrası ortaya çıkan bir sorun olarak bilinir. 

Perilenfatik fistülün neden olduğu semptomlar şunlardır:

  • İşitme dalgalanmaları
  • Kulakta dolgunluk hissi
  • Vertigo
  • Kulak çınlaması
  • Dengesizlik

Perilenfatik Fistüllerde Hangi Tedavi Yaklaşımları Kullanılır?

Perilenfatik fistüllerin tedavisinde cerrahi ve konservatif yöntemler birlikte değerlendirilir. İlk aşamada başın yüksek konumda tutulması ve yatak istirahati önerilir. Bu durum iç kulaktaki basıncı dengeler ve semptomların şiddetini azaltabilir. Eğer bu yöntemlerle semptomlarda düzelme sağlanamazsa cerrahi müdahale gündeme gelir. Cerrahi işlemler genellikle semptomları hafifletmekte etkilidir ancak işitme kaybı riskini artırabilir.

Cerrahi tedavi seçenekleri şunlardır:

  • Eksploratif timpanotomi: Genellikle baş dönmesi ve vertigo semptomlarını azaltır.
  • Kortikosteroid uygulaması: İşitme iyileşmesini destekleyebilir.
  • Mastoidin obliterasyonu: Operasyon sonrası baş dönmesini iyileştirebilir.

Kolesteatom kaynaklı fistüllerde fistül tamamen temizlenir ve ardından kapatılır. Bu süreç genelde kanal fonksiyon kaybı riskini taşır. Ancak yatay yarım daire kanalının yeniden yüzeylendirilmesi bu riski azaltabilir. Cerrahi yaklaşımlar genellikle vestibüler semptomlarda daha iyi sonuçlar verirken işitsel semptomlarda daha az etkilidir. Tedavi sürecinde hasta ve hekim semptomların tekrarlaması ve potansiyel riskler konusunda dikkatli olmalıdır.

Ortostatik Hipotansiyon Nedir ve Etkileri Nelerdir?

Ortostatik hipotansiyon postural değişikliklerle kan basıncında düşüş yaşanması durumudur. Bu rahatsızlık oturur veya yatar pozisyondan ayakta durmaya geçildiğinde kan basıncında ani azalma gösterir. Genellikle otomatik sinir sisteminin yetersiz tepkisi nedeniyle ortaya çıkar. Bu durum özellikle yaşlılarda görülür ve bazı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Bu sağlık durumu aşağıdaki belirtilerle kendini gösterir:

  • Baş dönmesi
  • Görme bozuklukları
  • Yorgunluk hissi
  • Bayılma ve baygınlık hissi

Risk faktörleri arasında ileri yaş bazı ilaçlar veya hacim kaybı bulunur. Ayrıca otonomik yetmezlik ya da ciddi hastalıklar da ortostatik hipotansiyona neden olabilir. Hastalığın tanısı genellikle klinik muayene ve özel testlerle konulur. Özellikle eğik masa testi tanıda kullanılan önemli yöntemlerden biridir.

Ortostatik hipotansiyonun yönetimi semptomların şiddetine ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişkenlik gösterir. İşte yönetim sürecinde dikkate alınması gerekenler:

  • Yeterli sıvı alımı
  • Tuz tüketiminin artırılması
  • İlaç dozlarının ayarlanması

Bunların yanında hastanın yaşam tarzında yapılacak bazı değişiklikler de büyük önem taşır. Düzenli egzersiz ve yavaşça pozisyon değiştirmek bu sorunların üstesinden gelmede yardımcı olabilir. Hastaların bu durumları yönetirken dikkatli olmaları ve düşme gibi risklere karşı önlem almaları önerilir.

Ortostatik Hipotansiyon Nasıl Yönetilir?

Ortostatik hipotansiyon çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir ve tedavisi buna göre değişiklik gösterir. Özellikle Parkinson hastalığı gibi kalıcı durumlar tedavi stratejilerini belirlerken dikkate alınmalıdır. Diğer taraftan anemi gibi düzeltilebilir nedenler de hızlı müdahale gerektirir. Dehidrasyon ilaç yan etkileri ve enfeksiyonlar gibi geri dönüşümlü durumlar için sağlık hizmeti sağlayıcılarının etkin yönetimi şarttır.

Nonfarmakolojik Önlemler:

  • Hareketlerinizi yavaşça ve aşamalı olarak değiştirin; yatmaktan oturmaya oturmaktan ayakta durmaya geçiş yapın.
  • Yeterli sıvı alımını sağlayın ve dehidrasyondan kaçının.
  • Alkol sıcak ortamlar ve büyük öğünlerden uzak durun.
  • Yatağın başını yükselterek uyuyun.
  • Düzenli egzersiz programları uygulayın.
  • Ayakta dururken bacaklarınızı bacak üstüne atarak ve kalça kaslarınızı gererek kan dolaşımını destekleyin.
  • Alt ekstremite için kompresyon çorapları kullanın.
  • Karın bölgesini destekleyici bağlar ile sarın.

Tedavi sürecinde hastalara ortostatik hipotansiyonun belirtileri ve tetikleyici faktörler konusunda bilgi verilir. Semptomların alevlenmesi çoğunlukla uzun süre ayakta kalmak veya sıcak banyo yapmak gibi durumlarla ilişkilidir. Bu faktörlerden kaçınmak semptomların yönetilmesinde kritik öneme sahiptir.

Sıkça Sorulan Sorular

Denge bozukluklarını ve baş dönmesini tamamen önlemek her zaman mümkün olmasa da, riski azaltmak için bazı genel önlemler alınabilir. Düzenli olarak yapılan hafif egzersizler, özellikle dengeyi geliştiren yoga veya tai chi gibi aktiviteler faydalıdır. Yeterli sıvı tüketimi, kan basıncının ve kan şekerinin kontrol altında tutulması önemlidir. Aşırı kafein ve alkol tüketiminden kaçınmak, kulakları yüksek sesten korumak ve yeterli uyku almak da vestibüler sistemin sağlığını destekler. Stres yönetimi ve kullanılan ilaçların olası yan etkileri konusunda bilinçli olmak, genel denge sağlığını olumlu etkileyebilir ve baş dönmesi riskini azaltabilir.
Baş dönmesi ve denge bozukluğu genellikle ciddi bir soruna işaret etmese de bazı durumlarda acil tıbbi müdahale gerektirebilir. Özellikle ani ve şiddetli başlayan baş dönmesine eşlik eden şiddetli baş ağrısı, çift görme veya görme kaybı, konuşma bozukluğu, kol veya bacakta güçsüzlük, yutma güçlüğü, bilinç kaybı, göğüs ağrısı veya nefes darlığı gibi belirtiler varsa derhal bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Ayrıca, düşme sonucu kafa travması sonrası gelişen baş dönmesi veya daha önce hiç yaşanmamış türde bir baş dönmesi atağı da acil değerlendirme gerektiren durumlardandır.
Kronik denge bozuklukları ve sık tekrarlayan baş dönmesi, yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürerek çeşitli psikolojik sorunlara yol açabilir. Kişilerde sürekli bir düşme korkusu, belirli ortamlardan veya aktivitelerden kaçınma (agorafobi), anksiyete, panik ataklar ve depresyon sıkça görülür. Sosyal izolasyon ve çaresizlik hissi de yaygındır. Bu durumla başa çıkmak için psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi faydalı olabilir. Gevşeme teknikleri, stres yönetimi, destek gruplarına katılım ve gerekirse ilaç tedavisi de psikolojik dayanıklılığı artırmaya yardımcı olabilir. Sorunun doğasını anlamak ve kabul etmek de başa çıkma sürecinin önemli bir adımıdır.
Çocuklarda baş dönmesi ve denge bozukluklarının nedenleri yetişkinlerden farklılık gösterebilir. En sık rastlanan nedenler arasında iyi huylu çocukluk çağı paroksismal vertigosu (BPVC), vestibüler migren, orta kulak enfeksiyonları (otitis media) ve kafa travmaları bulunur. Daha nadir olarak iç kulak gelişim anomalileri veya nörolojik problemler de görülebilir. Tedavi, altta yatan nedene göre planlanır. BPVC ve vestibüler migrende tetikleyicilerden kaçınma ve güvence vermek genellikle yeterli olurken, kulak enfeksiyonları antibiyotiklerle tedavi edilir. Gerekli durumlarda çocuklara özel uyarlanmış vestibüler rehabilitasyon programları da denge fonksiyonlarının iyileştirilmesine yardımcı olabilir.
Denge bozukluklarının ve baş dönmesinin tanısında, metinde bahsi geçen temel değerlendirmelerin ötesinde daha ayrıntılı bilgi sağlayan ileri düzey testler mevcuttur. Örneğin, Videonistagmografi (VNG) veya Elektronistagmografi (ENG) testleri, göz hareketlerini kaydederek iç kulak ve beyin arasındaki denge yollarının işlevini değerlendirir. Vestibüler Uyarılmış Miyojenik Potansiyeller (VEMP) testi, iç kulağın otolit organlarının (utrikül ve sakkül) ve vestibüler sinirin belirli kısımlarının fonksiyonunu ölçer. Bilgisayarlı Dinamik Posturografi ise kişinin farklı duyusal koşullar altında dengesini nasıl koruduğunu analiz ederek denge sorununa katkıda bulunan sistemleri (görsel, vestibüler, somatosensoriyel) belirlemeye yardımcı olur.
Yürürken denge bozukluğunun nedenleri çeşitlidir. İç kulaktaki vestibüler anormallikler baş dönmesi ve yürürken dengesizlik hissine yol açar. Ayrıca BPPV (iyi huylu paroksismal pozisyonel vertigo) kalsiyum kristallerinin yer değiştirmesiyle karakterizedir. BPPV  baş hareketiyle tetiklenir. Vestibüler nörit genellikle viral enfeksiyonlar sonucu ortaya çıkar, denge sinirinin inflamatuar hastalığıdır. Labirentit ise iç kulak labirentinin enflamasyonudur. Bu iki durumda da tek taraflı geçici veya kalıcı fonksiyon kaybı oluşur. DOlayısyla yürürken kayıp yönünde düşme eğilimi vardır.

B12 vitamini eksikliği ve sinir dejenerasyonu gibi dolaşım bozuklukları da dengeyi olumsuz etkileyebilir. Görme kaybı veya bazı ilaçların yan etkileri de yürürken dengesizliğe sebep olabilir.

Evet, göz bozuklukları denge kaybına neden olabilir. Gözlerimiz çevremizi algılamada önemli rol oynar ve denge sistemi ile yakından ilişkilidir. Göz bozuklukları denge merkezinin çevresel bilgileri doğru bir şekilde işlemesini engelleyebilir. Bu durum özellikle hareket halindeyken denge problemlerine yol açar. Ayrıca bazı nörolojik hastalıklar görme sorunları ile gelir ve bu da denge sorunlarını tetikleyebilir. Örneğin Multiple Skleroz hastalığı görsel bozukluklarla denge kaybını beraberinde getirebilir. Dolayısıyla göz sağlığı genel denge yeteneğimiz üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir.

Vestibüler Rehabilitasyon,  denge bozukluklarının tedavisinde önemli bir rol oynar ve dengeyi artırmaya, düşme riskini azaltmaya yönelik hedeflenmiş müdahaleler uygulanır. Vestibüler rehabilitasyon, denge bozukluğu ve baş dönmesi yaşayan yaşlı bireylerde denge, hareketlilik ve semptomların iyileştirilmesinde, normal tedaviye göre daha etkili olduğu gösterilmiştir. Reaktif denge eğitiminin, yaşlılar ve denge bozukluğu yaşayan bireylerde günlük hayatta düşme olasılığını azalttığı saptanmıştır. Odyologlar, Berg Denge Ölçeği gibi kapsamlı değerlendirmeler kullanarak müdahaleleri bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirir ve bu sayede denge bozukluklarını etkin bir şekilde ele alırlar.
Yazıyı Puanlayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]

İstanbul'daki Kliniğimizin Konumu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *